Evreni yüce
bir varlık mı yarattı? Yaradılış hakkındaki ayrıntılı Vedik açıklama bir atesti
bile merak içine sokabilir.
Etrafımızdaki evren düzenli ve
simetrik olarak gözükmektedir. Gezegenler yörüngeleri etrafında mükemmelce
dönerler. Bedenlerimiz karmaşık bir dolaşım, solunum ve sindirim sistemine
sahiptir. Atomlar bile fazlasıyla yapısaldır. Bütün bunlar evrenin şansa değil
de zeki bir kişi tarafından yaratıldığına işaret eder. Eğer insanoğlu evler,
gökdelenler ve diğer bir çok binayı oluşturabiliyorsa, insandan daha güçlü bir
kişinin tüm evreni ve içindeki her şeyi yaratmış olması olasıdır.
Fakat bu dizayn dünyamızın her
köşesinde kuvvetle zeki bir yaratıcının (Tanrı) planına işaret etmesine rağmen,
sadece mantık ile O’nun varlığından kesinlikle emin olamayabiliriz. Kainatın
başlangıcı bizim tecrübemizin üzerindedir. Bizler evrenin yaratılışını
gözlemlemedik ve bildiğimiz her şey düşündüğümüzden farklı ya da hayal bile
edemeyeceğimiz bir çok şekilde meydana gelmiş olabilir. Bu sebeple mantık
platformunda bir Yüce Varlık veya Yaratan olup olmadığı tartışması çıkmaz ile
sonlanmalıdır.
Vedik edebiyatı sadece mantık ile
Yüce Varlık’ı anlayamayacağımızı teyit eder. Bhagavad Gita evreni ve ötesindeki
spiritüel dünyayı yaratan Tanrı’nın Şahsı Krişna’yı sadece O’nun merhametiyle
anlayabileceğimizi bildirir. Krişna memnun kaldığında kendisini inançlı
adananlarına gösterir. Mantığımız ve zihinsel jimnastiğimiz Rabbi kucaklamaya
yetmese de, O her şeye yeten gücüyle inançlı adananlarındaki belirsizlik ve
cehaleti ortadan kaldırır ve onlara kendisini gösterir.
Bununla birlikte, insan
muhakemesinin yanılma payını teyit ederken Vedalar mantığı terk etmememizi
tavsiye eder. Derin felsefik bir Tanrı anlayışımız yoksa, O’na olan inancımız düşünce
ve fanatizme doğru eğilim gösterir ve kolayca ateistik tartışmaların kurbanı
oluruz. Bu sebeple Vedik edebiyatı tüm mantık tartışmalarını içerir. Bunun
içinde evrenin çok yüce güçleri olan bir kişinin çalışması olduğuna işaret eden
dizayn tartışması da vardır. Aynı zamanda Vedik edebiyatı daha ileriye de
giderek yaradılışın tüm evrelerini, evrenin boyutları ve yaşını, yaradılış
amacını ve maddi elementlerin kökenini detaylarla açıklar. Bir başka deyişle
Vedik edebiyatı sadece ‘Tanrı yarattı’ şeklinde beyan etmez, bizlere nasıl ve
neden yarattığını da söyler.
Vedik edebiyatı Yüce Rabbin
yaratıcı vazifede direk olarak yer almak zorunda olmadığını iddia eder. Bazı
Tanrı’ya inanalar, O’nu yaratıcı olarak görevlerinden ötürü az bir boş zamanı
olan oldukça çok çalışan yaşlı bir kişi olarak algılarken, Vedik edebiyatı
O’nun sadece arzusuyla en ufak bir çabası olmadan yarattığını açıklar. Sınırsız
güce ve zenginliğe sahip olduğu için, her hangi çok zengin bir kişi gibi
başkalarını bu işi yapması için çalıştırabilir. Zengin bir yatırımcı bir ofis
binası inşa etmek isterse, bütün işi kendisi yapmaz. Genel bir plan hazırlar
veya bir sit alanı seçer. Sonrasında arzusunu yerine getirmek için avukat,
mimar, mühendislerle anlaşır. Toprağı kazarak, çimentoyu dökmesi veya tuğlaları
dizmesi gereken kişi yatırımcı değildir.
Yatırımcıya benzer şekilde Yüce
Rab yaratma görevinden uzaktadır. O sadece yaratıcı vazifeleri yapacak kişileri
yetkilendirir. Sıradan kişilere benzemeksizin Krişna kendisini tam yayılımlar
olarak bilinen kendisine eşit güçte ve zenginlikte olan sayısız süretlere
yayabilir. Bu yayılımların hepsi Tanrı’nın Şahsı Krişna’nın kendisidir fakat
aynı zamanda biribirinden bağımsız düşünce ve hareketlere sahip şahsiyetlerdir.
Brahma-samhita bu benzeşimi bir mumun aynı güç ve parlaklıkta diğer birçok mumu
yakabilmesi ile açıklar. Tanrı’nın asıl Şahsiyeti olan Krişna da kendisini
sayısız tam suretlere yayabilir ve yine de yüce asıl kişi, olarak kimliğini
sürdürebilir.
Bir kimsenin milyonlarca
televizyon ekranında aynı anda belirmesi Krişna’nın yayılım gücünü tarif eder.
Aradaki farkı şöyle açıklayabiliriz.
Televizyondaki yayılımlar sadece asıl kişinin resimleridir ve bu kişi
nasıl hareket eder ya da konuşursa aynısını yapar. Kendisinden farksız olmasına
rağmen Krişna’nın yayılımlarının tümü istedikleri gibi hareket ederler. Onlar
yalnızca resim değil, tam şahsiyetlerdir.
Zengin yatırımcı arzularını
yerine getirmek için başkalarını işe alırken, Krişna evreni bu bireysel
yayılımları ile kendisi yaratır. Bu transandantal olguyu daha detaylı olarak
Svetashvatara Upanişad şöyle açıklar: Amaçlarımıza ulaşmak için üç özelliğe
bağlı olmalıyız. Bilgi (jnana), güç (bala) ve hareket (kriya). Örneğin büyük
bir bina inşa etmek için mimarlar ve mühendisler bina bilimine ait yeterli
bilgiye sahip olmalı, inşaat şirketi yeteri kadar insan gücü ve makineye sahip
olmalı ve herkes çeşitli vazifelerde meşgul olmalıdır. Bununla birlikte, Yüce
Rab kendisi içinde tüm bilgi, güç ve hareket etmek için tüm potansiyeli
barındırır ve böylelikle her ne isterse yerine getirebilir. Bu güçleri çeşitli
yayılımları içersinde bulundurarak Krişna hiç bir çaba harcamadan yaratma işini
yerine getirir. Yatırımcı parasıyla çalışırken, Krişna şahsi yayılımları ve
enerjileri ile çalışır.
Krişna’nın kendisini yayabilme
kabiliyeti kavranamaz, sıradan mantık sınırları üzerindedir. Bu kavranamaz,
çünkü biz insanlar bunu yapamayız ve bir başkasını da bunu yaparken
görmemişizdir. Aksi takdirde Tanrı’yı tümüyle güçlü kabul ederek O’nun yaptığı
hiç bir şey kavranamaz değildir. Aslında O’nun kavranamaz özellikleri her şeye
gücü yeterliliğine destek olarak hizmet eder. Bu sebeple Vedik edebiyatı
Krişna’nın özelliklerini detaylarıyla açıklayarak Yüce Rabbe mantıklı bir
yaklaşımla anlayışa engel olmaz, fakat bunun yerine bizim mantık çizgilerimizi
daha yukarıya, transandantal platforma taşır.
Krişna’nın yaradılış için ilk
yayılımı kendi transandantal bedeninden maddi elementleri oluşturarak başlayan
Maha Vişnu’dur. Modern bilim adamları bir yaradan bahsine karşı çıkacaklardır.
Bilim adamları maddi enerjinin ebedi olduğunu söylerler. Bu sebeple bu konuya neden Tanrı’yı karıştırıyorsunuz
derler. Fakat Vedik metinleri Maha Vişnu’nun da ebedi olduğunu ve maddi
elementlerin onun ebedi enerjisi olduğunu açıklar. Tanrı ve enerjisi Güneş ve
ışınları gibidir. Birisi diğerinin kaynağı olmasına rağmen eş zamanlı olarak
varlardır. Hem Tanrı hem de maddi enerji ebedidir ve Tanrı maddi enerjinin
kaynağıdır.
Aynı zamanda bizler Maha
Vişnu’nun böylesi devasa bir maddi element yaratma eylemini tümüyle tükenmeden,
kendisinin elementsel yaradılış içinde dağılmadan nasıl sergilediğini merak
edebiliriz. Maddi olarak düşünürsek, belirli bir kaynaktan bir şey alırsak
yavaş yavaş o kaynağı tüketiriz. Banka hesabınızdan para çektikçe hesap bakiyeniz
azalır. Bir bardaktan su dökerseniz, bardak boşalır. Bir ineğin sütünü
sağarsanız inek otlamadıkça ya da yemek yemedikçe sütü azalır. Tanrı tanımsal
olarak her şeyin kaynağı olduğundan dışarıda onu tazeleyecek bir şey yoktur.
Peki o zaman Maha Vişnu maddi elementleri kendisinden yaratınca ona ne olur?
Isopanişad’da Maha Vişnu’ya hiç
bir şey olmadığı söylenir. O, sınırsız miktarda element bile meydana getirirken
bile etkilenmeyen ve değişmeyendir. Bu nasıl olabilir? Çünkü yok olma ve
tükenme maddenin özellikleridir. Maha Vişnu madde değil, saf ruhtur ve bu
sebeple maddi özellikleri yoktur. Kendi suretinden tüm kozmik oluşumu meydana
getirirken bile mükemmel ve bütün olarak kalır. Krişna kendisini Maha Vişnu
suretine yayarken suretini ve kimliğini değiştirmez. Böylelikle Maha Vişnu
maddi elementleri yaratırken kendi içinde bütün olarak kalır.
Şrimad Bhagavatam bize Maha
Vişnu’nun maddi elementlerden bir tane değil sayısız evrenler ya da evrensel
kabuklar yarattığını söyler. Bu devasa kabuklar oyuk kürelerdir. Alt kısımları
su ile doludur ve üzeri ise boştur. Yine Bhagavatam’da bizim evrenimizin tüm
evrenler içinde en küçüğü olduğu ve kabuğun içindeki boşluğun çapı dört milyar
mil uzunluğundayken, kürenin kendisinin milyarlarca mil kalınlığında olduğu
söylenir.
Maha Vişnu şahsiyetini yayar ve
her bir evren içine Garbhodakasayi Vişnu olarak girer. Sonrasında Garbhodakasayi
Vişnu evrendeki ilk canlı varlık olan Brahma’yı meydana getirir.
Rab Brahma ebedi bir bireysel
kişi olmasına rağmen Rabbin sınırsız bir yayılımı değildir. Brahma tıpkı bizler
gibi bir jiva-tattva yayılımıdır. Yani, Krişna ile nitelikte bir fakat
nicelikte farklıdır. Jiva-tattva yayılımları Krişna’nın bir parçası ve
bölümüdür. Coşku dolu işlevleri Krişna’ya aşk hizmeti sunmaktır. Aslında, tıpkı
bir parmağın tüm bedene hizmet etmekten başka fonksiyonu olmaması gibi başka
bir işlevleri yoktur. Jiva ruhları Rab Krişna’nın ebedi hizmetinden
ayrıldıklarında, tıpkı bir parmağın bedenden koptuğunda değerini yitirmesi gibi
ebedi coşku dolu özelliklerini kaybederler.
Maddi yaradılışa gelmeden önce
jiva ruhlar maddi evrenlerin üzerinde bulunan ebedi spirtüel dünyada yaşarlar.
Orada Tanrı’nın Yüce Şahsı Krişna ile olan ilişkilerinde bir hizmetkar veya
arkadaş gibi hareket ederler. Krişna ile olan bu ilişkiler sadece aşk üzerine
temellendiğinden jiva ruhların anlık bir bağımsızlıkları vardır. Her şeye gücü
yeten Yüce Kişi’ye ast olamyı seçebilirler ya da O’nun hizmetini geri çevirerek
kendileri bağımsız tanrılar olmayı arzulayabilirler. Bu hizmet etmek ya da
etmemek seçimi olmadan, Tanrı sevgisinden söz edilemez. Çünkü sevgi özgür
iradenin şartı olan bir harekettir. Jiva ruhların bir azınlığı
bağımsızlıklarını yanlış kullanarak Krişna olmadan keyif almayı arzularlar. Jivaların
bu küçük topluluğu doğal olmayan arzusunu yerine getirme isteiği sebebiyle Rab
Krişna maddi dünyayı yaratır. Maddi evrenlerin kabuklarının duvarları içinde
bağımsızca düşünen jivalar milyonlarca tür içinden bir beden ile
ödüllendirilirler ve Krişna ile birlikte olan coşku ve bilgi dolu ebedi
yaşamlarını unuturlar. Bhagavad Gita’ya göre bir jiva ruh her canlı varlığın
içinde tıpkı bir otomobil içindeki şöfor gibi oturmaktadır. Şöfor bütün
hareketleri yönetse de arabadan farklıdır. Benzer olarak jiva ruh, inatla maddi
elementlerden meydana gelmiş bir bedenin keyfini çıkarmayı denese de ondan
ayrıdır. Mikroptan insana kadar her bir beden türü jivaya belirli bir duyu
tatmini sağlar. Her bedende tanrısızlık özlemini tatmin edecek farklı bir araç
olur.
Sayısız her bir evren içinde
Garbhodakasayi Vişnu kendisini daha sonra evrenlerdeki canlı varlıkların
kalbinin içine yayacak olan Kshirodakashayi Vişnu olarak yayar. Krişna’nın bu
yayılımına Paramatma veya Süper Ruh denir. Paramatma her bir jiva ruha maddi
zevk arayışında eşlik eder. Rab Krişna Gita’da, kendisinin Süper Ruh olarak
onlara hafıza, bilgi ve unutkanlık vererek arayışlarını yönlendirdiğini söyler.
Ölüm anında jiva ruh o anki bedeninden ayrılarak 8,400,000 tür içindeki bir
sonraki doğumuna hazırlanır. Bütün bunlar kalpteki Rab tarafından organize
edilir. İnsan bedeni fedakarlık, benlik idraki ve Krişna bilincini yeniden
canlandırmak için uygundur. Fakat, insan bir hayvan gibi hareket eder ve
arzularsa bir sonraki yaşamında bir havanın bedeninde keyif almasına izin
verilir.
Süper Ruh maddi bir beden içinde
bulunmasına karşın madde ile ilgili hiç bir şeyden keyif almayı arzulamaz. Krişna
ve yayılımları maddi enerjiyi kontrol ederken, jiva Krişna’yı unutmayı
arzuladığı sürece maddi enerji tarafından kontrol edilir. Upanişadlarda, jiva
ruh ve Süper Ruh aynı ağaçta duran iki kuş ile benzeştirilir. Bir kuş (jiva) ağaçtaki
meyvelerin, maddi zevklerin tadını çıkarmaya çalışırken kendisini sabırla
izleyen diğer kuşu (Süper Ruh) unutur. Süper Ruh maddi arzu ile etkilenmeden
jivanın hareketlerini gözlemler ve onu yönlendirir. Sadece jiva ruhlar maddi
beden olduklarını sanarak maddeden zevk almaya çalışırlar.
Bu dünya saf ve hilesiz bir
eğlence yeri değildir. Eminim bunu hepimiz tecrübe etmişizdir. Aslında, bazen
Tanrı’nın var olup olmadığı bile tartışılıyor. Yaradılış hastalık, yaşlılık,
ölüm ve bir sürü diğer sefilliklerle doludur. Krişna maddi dünyayı sadece
bizlerin bağımsızca duyu tatmini yaşaması için yaratmamıştır. Aynı zamanda bize
kendi hizmeti dışındaki eğlencenin yanıltıcı olduğunu hatırlatır. Bir adam arkadaşlarını,
ailesini, akrabalarını ve kendisini unutarak delirdiğinde bu çılgınlık
durumundaki yaşayacağı tüm zevk değersizdir. Aynı şekide jiva ruhlar da en
sevgili arkadaşları Krişna ile olan ilişkilerini unutmuşlardır. Bu ilişkiyi
tekrar kurmadan zenginlik, ün, güzellik, eğitim ve diğer geçici maddi
avantajları sağlasalar bile mutluluk ile ilgili çok küçük bir parçanın farkına
varabileceklerdir. Maddi arzular jivaya maddi yaradılışın kendisine yabancı
olduğunu hatırlatması için dizayn edilmiştir. Böylece Tanrı’nın bizim
iyiliğimiz için olan endişesi açığa çıkar. Kendine gelen ve Krişna bilincini
uygulamaya başlayan jiva çabucak sipritüel dünyaya geri döner.
Her bir evrendeki ilk jiva ruh
olan Rab Brahma, tüm gezegenleri ve gezegen sistemlerini inşa etmekten
sorumludur. Aynı zamanda içinde su canlıları, böcekler, bitkiler, kuşlar,
hayvanlar ve insanların bulunduğu 8,400,000 yaşam türünü yaratmaktan da
sorumludur. Garbhodakashayi Vişnu’dan güç ve ilham alan Brahma maddi
elementleri kullanarak var oluşu bir araya getirir. Brahma evrenin yarısını
dolduran okyanus sularının hemen üzerinden başlayarak kendi gezegeninin en
üzeri noktası olan evrensel kubbeye kadar on dört gezegen sistemini üst üste
sıralanacak şekilde inşa eder. Dünya gezegeni bu on dört gezegn sistemi içinde
yedinci sırada yer alır.
Brahma kendi elementlerini
yaratmaz. Elementleri değiştirirken bile Rab Vişnu’nun rehberliğine bağlı
olarak hareket eder. Brahma her bir beden içinde hareket eden yaşamları
yaratmaz çünkü yaşam maddi elementlerin kombinasyonunun bir sonucu değildir. Brahma
sadece bedensel araçların yaradılışına yardımcı olurken ebedi jiva ruhlar Yüce
Rab tarafından sağlanır.
Brahma’nın bu kısa yaratlış
tanımlaması ile popüler bilimsel tanımlamalar arasındaki bir sürü fark arasında
özellikle iki tanesi çok önemlidir. Birincisi Vedik edebiyatı her bir evrendeki
orjinal yaratığı çok zeki hatta en büyük modern bilim adamlarından bile daha
zeki olarak tanımlar. Brahma’nın zekası ve ortaya çıkan yaratıcı başarıları
sadece Rab Vişnu’nun kendisi tarafından aşılır. Diğer tarfaftan modern bilim
adamları evrendeki orjinal yaratığın bir mikrop olduğunu ve modern insanın
atalarının maymunlar olduğunu iddia ederler.
Diğer bir çelişki ise Vedik
edebiyatı tüm canlıların yaradılışın başında hemen hemen eş zamanlı olarak
meydana geldiğini iddia etmesidir. Popüler evrim teorisi tüm türlerin yavaş
yavaş evrimleştiğini iddia eder. Evrimcilere göre su canlıları kara
hayvanlarına evrimleşmiş ve kara hayvanları da kısa bir süre önce insanlara
evrimleşmiştir. Darwin’in bu teorisinin üstünden bir yüz yıldan fazla süre
geçmesine ragmen evrimciler hala buna ait bir fosil ortaya çıkaramamışlardır. Sıkı
Darwinciler için bu kanıt eksiklği sadece teorilerini yamamak için bir itici
güç olmuştur. Fakat Krişna’nın sıkı bir takipçisi için Vedik yaradılış
versiyonu bir teyittir.
Bu bağlamda evrenin yaşı ile
ilgili Vedik hesaplamalarda ilginç bir hal alır. Vedik edebiyatı Brahma’nın
Maha Vişnu’nun bir nefes süresince yaşadığını belirtir. Maha Vişnu nefes
verdiğinde maddi elementler ve evrenler ondan meydana gelirken, nefes aldığında
ise tüm evrenler yok olur ve tekrar onun bedeninde birleşir. Bu sebeple
evrenler ve onların ilgili Brahmaları Maha Vişnu’nun her nefesinde yaratılır ve
yok olur. Tüm döngü, Maha Vişnu’nun bir nefesi ya da Brahma’nın bir yaşam
süresi 310 trilyon güneş yılıdır. Şrimad Bhagavatam’a göre günümüzde Brahma’nın
yaşamının yarısı geçmiştir. Yani, bu evren bütün türleriyle beraber 155 trilyon
yıldır mevcuttur.
Yaradılışın Vedik versiyonu ile
diğer versiyonlar arasında hem teistik hem de atesitik bakımdan bir çok çelişki
vardır. Bhagavatam ve diğer Vedik metinleri zamanın evren ve Yüce Rab ile
ilişkisi, her bir maddi elementin gelişimi ve rolü, yer çekiminin orijini ve
yaradılış hakkında bir çok diğer detayı analiz eder. Vedalar her adımda
yaratıcı yöntem anlayışı hakkında sıra dışı bir anlayış ortaya çıkarır.
Bir çok insan Vedik açıklamaların
bilimsel olarak ispatlanabilip, ispatlanamayacağını tartışacaktır. Fakat hiç
birisi bilimsel olarak ispatlanamaz değildir. Maha Vişnu’nun devasa suretini
nasıl ispatlar ya da ispatlayamazsınız ki?
En azından neden Vedik metinleri
bir kanıt olarak düşünmeyelim? En eski, en çok bilgi içeren ve içeriği en
zengin bilgileri içeriyor. Sadece yaratılış hakkında bilgi vermiyor aynı
zamanda insanlığın ihtiyacı olan tüm konularda; ilaç ekonomi, vs vs bilgi
veriyor. Sadece kapsamlı doğasıyla bile Vedik edebiyatı her alanda araştırmacı
tarafından ciddi çalışmaları hak ediyor..
Krişna’nın adananları Vedik
demeçleri kanıt, “aksiyomatik gerçek” olarak kabul ederler. Çünkü, Vedaların
yazarı Kirşna’dır. Bhagavad Gita’da Krişna der ki: “Vedaların tümüyle birlikte,
Ben bilinirim. Kesinlikle, ben Vedanta’nın derleyicisiyim ve Vedaları bilenim.”
En azından adananlar için Mutlak Hakikat tarafından söylenen sözler mükemmel
kanıtlardır.
Sevgiyle kalın…
Nrsimha Krsna das