Bazen kolay, bazen zor…
Yoga merkezimizi açmamızın benim için en önemli parçalarından birisi de Türkçe öğrenmekti. :) İlk önce Taksim’deki Tömer dil kursunu düşünüyorduk, fakat orası Yeşilyurt’tan çok uzak ve eminim hepiniz bu mesafeyi otobüsle özellikle de yoğun saatlerde kat etmenin ne kadar zor olduğunu biliyorsunuzdur. Bir öğleden sonra arkadaşım Şaşi ile birlikte alışverişe çıktık: Taksim’e gitmemiz 1,5 saat ve dönüşümüz 2,5 saat sürdü. Bunu her gün yapmak zorunda olduğumu düşündüğümde, oldukça zor olacağını gördüm.
O gün öğleden sonra Taksim’e gitmek üzereyken, ironik bir şekilde Yeşilyurt otobüs durağında genç bir kız ile karşılaştık ve konuşmaya başladık. Bize kendisinin bir dil öğretmeni olduğunu ve Yeşilyurt’ta bir dil okulunda öğretmenlik yaptığını söyledi.Gözlerim yuvasında fırlayacak gibi oldu: "Gerçekten mi? Nerede?" Genç kız, "Hemen şurada" dedi ve otobüs durağının karşısındaki yola doğru hareket etti. "Burada Türkçe öğrenmek ne kadar güzel olurdu... Evimizden sadece iki dakika uzaklıkta!" şeklinde düşündüm. Sorduk ve tabii ki orada da dersler vardı ve böylece başladım. :-)
Muhterem isminde çok hoş bir öğretmenim var. Başlangıçta biraz ondan korkuyordum çünkü görünüşte çok katı... fakat sonraları çok büyük bir kalbi olduğunun farkına vardım :-) Muhterem’in benim öğretmenim olacağı kararını verdiğimizde, arkadaşım Serhat ona beni yüzünde bir gülücükle teslim etti: "O artık senin. Sizin gibi sıkı bir öğretmeni olduğu için mutluyum, öğrenmeye zorlanacak." Sonrasında Muhterem Öğretmen’e: "O çok zeki bir kız, Türkçe’yi iki ay içerisinde kolayca öğrenebilir," dedi. Ben bir şey söylemedim, sadece kafamı sallıyor, gülüyor ve: "Göreceğiz... bu o kadar kolay olmayabilir..." şeklinde düşünüyordum. Ayrıldığımızda Serhat bana bir Türk geleneği olduğunu söyledi: çocuklar okula başladıklarında, aileleri çocuklarını öğretmenlerine: "O artık sizin"diyerek emanet ederler ve ondan sonra öğretmen sorumluluğu alır ve çocuklara kendi çocuklarıymış gibi bakar.
Birkaç gün sonra derslere başladık. İlk derste alfabeyi öğrendim.
Muhterem bana sessiz harfleri öğretiyordu ve her birini sesli harflerle ba, be, bı, bi şeklinde uyguluyorduk. Muhterem her hece için ayrı bir kelime verdi: balon, bebek, bıçak, bitki vb... Dersin sonunda 160 tane yeni kelime vardı. Muhterem, "Tamam, bu yeni kelimeleri yeni derse kadar öğrenebilirsin, onları sana soracağım" dedi. Kapıdan dışarı çıktığımda, "Bütün bunların hepsini nasıl yapacağım?" şeklinde düşünüyordum. Fakat Muhterem çok iyi bir öğretmen, ne yapacağını çok iyi biliyor. Dersteyken kelimelerin söylenişini defalarca tekrar ettik ve ben sürpriz bir şekilde bu kelimelerin yarısını hatırlıyordum, bu yüzden sadece geri kalan 80 kelimeyi öğrenmem gerekiyordu. :-)
Sonrasında Muhterem bana kişi zamirlerini, işaret zamirlerini, soruları, sayıları, selamlaşmayı, dilbilgisini öğretti; şimdiye kadar her şey iyi gidiyor. Ve bana aynen kendi kızı gibi bakıyor; tıpkı Serhat’ın dediği gibi. -) Bir dersten sonra bana sordu: "Türkçe hakkında ne düşünüyorsun? Kolay mı, zor mu?". "Hımm, bilmiyorum... bazen kolay, bazen zor. Türkçe öğreniyorum, fakat sizinle İngilizce konuşmak zorundayım ve aynı zamanda Macarca düşünmek zorundayım, çünkü Türkçe ve Macarca dilbilgileri birbirine çok benziyor" dedim. O da bana: "Arkadaşın bana iki ay içerisinde Türkçe öğreneceğini söylemişti. Ben de şimdi onunla aynı fikirdeyim. Hiç endişelenme, sadece pratik yap, pratik yap, pratik yap." :-)
Sevgiyle,
Anuragi dd
Anuragi dd
Sometimes easy, sometimes difficult...
One of the most important parts of the preparation of opening our yoga-centre is for me to learn Turkish. :-) First we were thinking about the Tömer course at Taksim, but it is so far from Yesilyurt, and I'm sure you all know how difficult it is to travel this distance by bus in Istanbul- especially in the peak hours... One afternoon we went for some shopping: it took us 1,5 hours to get there and 2,5 to come back. I was thinking if I will have to do this every day, it will be extreamly difficult... Ironically when we were about to go to Taksim that afternoon we met a young girl in the bus stop in Yesilyürt and we started to speak. She told us that she's a language teacher, and she teaches at a language school in Yesilyürt.My eyes immediately kindled: "Really? Where is it?" "It's just over there." -she said, and she motioned to the opposite side of the road from where we were waiting for the bus. I thought: "How nice it would be to manage somehow to learn here... it's only two minutes away from our house!" We inquired, and they indeed had possibilities of having classes from there, so I started. :-)
I have a very nice teacher, called Muhterem. First I was a bit afraid of her, because she seems so strict... but since then I realized she has such a big heart :-) When we finalized that she's going to be my teacher, my friend, Serhat handed me to her with a smile: "She's yours now. I'm happy that she has such a strict teacher, she's going to be forced to learn then." Then he also told Muhterem: "She's a clever girl, she can learn Turkish in two months easily." I didn't say anything, I was just nodding and smiling, thinking: "We'll see... it might not be so easy..." When we left he told me that this is the Turkish custom: when the children start school, their parents hand them over to the teacher, saying: "She's yours now."- and after that the teacher takes responsibility for her and treats her as his own child.
Few days later we started the classes. On the first class we learned the abc. Muhterem was teaching me the consonants, and we were practicing each of them with every vowel. Like: ba, be, bı, bi... and she gave a word with each syllable, like: balon, bebek, bıçak, bitki... By the end of the class I ended up with about 160 words. Muhterem told me: "Ok, so you can learn them by the next class, I'll ask them." When I stepped out on the door I was thinking: "How am I going to do all this?" But Muhterem is a very good teacher, she knows well what to do- we practiced pronouncing the words so many times on the class that to my surprise I remembered half of them, so I only had to learn the other 80. :-)
Then Muhterem taught me kişi zamirlerli, işaret zamirleri, sorular, sayilar, selamlaşma, grammar- so far it's going ok. And she really treats me as her daughter- like Serhat was saying :-) One afternoon she asked me: "What do you think: is Turkish easy or difficult?" I told her: "Well, I don't know... sometimes easy, sometimes difficult. I'm learning Turkish, but I have to speak English with you and at the same time I have to think in Hungarian, because Turkish-Hungarian grammar is so similar." She told me: "Your friend told me that you'll learn Turkish in two months. I also think you can do it. Do not worry at all, just practise, practise, practise." :-)
With Love,
Anuragi dd
Anuragi dd
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder