Perşembe, Ağustos 16, 2012

Vedaların Tarihi ve Geleneksel Kaynağı



Şu şekilde sorulabilir, Vedalar nereden meydana çıktı? Kaynağı nedir? Vedaların tarihi nedir? Nasıl bölümlendirildi? Vedaların içinde neden takip etmek için farklı yollar varmış gibi gözüküyor?

Başlangıçta bu soruları cevaplamanın iki yolu vardır: Birisi, Vedaların ne zaman ortaya çıktığına ilişkin bazı modern düşünürlerin ve tarihçilerin sunmuş olduğu teorileri dikkate almaktır. İkinci yol ise, Vedik edebiyatında kendisinin sunduğu gibi geleneksel hesaplamayı dikkate almaktır.

Birçok modern tarihçinin tutunduğu iddia, İ.Ö 2000 yılında Hindistan'ı işgal eden Aryanlar'ın Hint kültürünün ve Vedik geleneklerinin kurucusu olduğudur. Aryanlar'ın Rusya’nın güney bölgesinden, bir yerden geldiklerini ve Vedik ritüelleri ve gelenekleri beraberinde getirdiklerini söylerler.

Bununla birlikte bu teori, etki ettiği kadar tutulmamıştır. Örneğin, Indus Vadisinin kültürü Aryanlar ın, İ.Ö. 3500-2500 yılları arasında istila ettiği ve geliştiği yer olarak bilinmektedir. Harappa ve Mohenjo-daro iki ana şehirdi. Harappa’da yapılan arkeolojik kazılardan, bir çok bulgu, Hinduizm sonrası birçok görüşün, daha eski zamanlarda Indus Vadisi kültürünün zaten bir parçası olduğuna işaret eden kanıtlar vermektedir. Öyle ki, meditasyonda oturan bir yoginin imgeleri, bununla birlikte Rab Şiva’ya benzer bir çok tanrı figürleri bulunmuştur. Ayrıca, Vedalarda o zaman insanlarının en yüksek spiritüel ilerlemeyi elde etmesi için bahsettiği bir yöntem olan tapınak ibadetinin günlük yaşamda büyük bir rol oynadığının kanıtları da bulunmuştur.

Indus Vadisi'nin uçsuz bucaksız bir alanı kapladığını ve o toplumun kültürel özelliklerinin uzun bir zaman hizmet vermeye devam ettiğini düşünürsek, o zaman, nasıl oluyor da bugün Indus Vadisi insanlarının ilk-Aryan dili bilinmeden, var olduğuna dair hiçbir iz bırakmadan yok oluyor? Belki, ilk-Aryan dili gerçekte hiç var olmadı. Eğer var olmadıysa, Aryanlar’ın işgal ettikleri yerlere, Vedik kültürünü beraberlerinde götürdükleri farz ediliyordu. Belki de, gerçekte hiç Aryan istilası olmadı; olmadıysa da vaziyet, en azından bazı bilginlerin düşüneceğine benziyor.

Ayrıca, bir çok düşünür ilk Vedik şarkılarının İ.Ö 1500 tarihi öncesine ait olduğunda birleşirler. Bunun anlamı da, işgalcilerin Vedik kültürünü beraberinde getirmiş olmasının gerekmemesi, en azından hepsi olmasa da en eski Vedik kitaplarının, herhangi bir işgalciden önce, zaten var olmasıdır.

Şimdi, sağduyumuzdan başka bir şey kullanmayıp, diğer bir noktayı hesaba alalım. Genellikle Lord Buddha'nın yaklaşık 2,500 yıl önce ortaya çıktığı kabul edilir ve biliyoruz ki Lord Buddha Vedalara karşı bir öğreti sunmuştur. Bu yüzden Vedalar, o tarihlerden önce varolmuştu, yoksa Lord Buddha nasıl onlara karşı yaygınlaştırma yapardı?

Gerçekte Lord Buddha'nın artık kabul etmemesinin sebebi, Vedik takipçilerinin liderlerinin bir çoğunun, Vedaları artık doğru bir şekilde takip etmemesi ve suistimal etmeleriydi. Her tarih öğrencisi, suistimal edilen bir şeyden sonra, gelişmiş bir şeyin geldiğini bilir. Böylece, kötüleşme 2,500 yıl önce en uç noktaya ulaşmış, insanlar Buddha’nın öğretilerine kucak açmışsa, sonra, net bir şekilde yozlaşma yüzlerce yıl devam etmiştir. Vedaların oldukça ileri bir felsefe biçimi olması, onların çoktan varolmuş olduğu ve binlerce yıl öncesinden oldukça yaygın olduğunu işaret eder. Bu sebepten Vedaların ne kadar eski olması gerektiğini kolayca anlayabiliriz.

Yukarıda bahsedilen noktaları hesaba katarak, bu zamanda, Vedik insanlarının göçü ve evleri veya Vedaların orijinal olarak nerede ve ne zaman ortaya çıktığı arkeolojik olarak ispatlanamayacağını söylemek daha güvenli olur. Bunun yanında, 1700 ve 1800 yıllarında Vedik edebiyatını ve kültürünü, bazı barbar, aşağı ve yeni olarak ilk tanımlayan, Hindistan’daki, İngiliz Sanskritçilerini ve eğitimcilerini unutmayalım.

Onlar, farklı Vedik kitapların yazıldığı zaman üzerinde kitapların içeriği ve yazı stillerine göre tahmini tarihleri düzenlediler. Fakat bu dikkate alınmamalı, Vedik geleneği, bir kez Vedik bilgisi bölümlendirilmiş ve farklı ciltlere yazılmış olduğunu, onların, Vedik bilgisinin o bölümün içeriğinde uzman olan, daha sonra onu, alt dallara biçimlendiren diğer kişilere aktarmaya devam eden bilgeler tarafından aktarıldığı tarif ediyor.

Nitekim, Vedaların yavaş, yavaş evrim geçirmiş olduğu gibi görünebilir eğer etkilenmiş olsalar da bir çok yazar tarafından uzun zaman periyodu boyunca değişse de, ancak gerçekte mutlak mesele bu değildir.

Ayrıca, Vedik Edebiyatının birçok yıllar boyunca palmiye yaprağının üzerine yazıldığını ve yazdıklarında, diğer kopyaları istendiğinde kopyalanmış olduklarını hatırlamalıyız. Yıllar boyunca diğer  kopyalar da tekrar, tekrar yapıldı. Yazıtların kesin geleneksel modifikasyonu kendi kaynaklarının daha güncel olduğunu düşünen bazı düşünürler tarafından yerini alacaktı. Ancak, Bhagavat Puranalar’da, Sanskrit metinler hala, artık kullanılmayan yazı biçimini içermesi, onun eski çağlara ait olduğunu doğruluyor. Her şeye rağmen, İngiliz düşünürler Puranaların yazarının insanları, onların olduğundan daha eski olduğunu düşünmeye sevk etmek için antik bir yazı kullanmış olduğunu söylediler. İngilizlerin bu teori türünü niçin öne sürdükleri, onun kadim kaynaklarını diskalifiye etme girişimleri, sadece Vedik edebiyatına karşı nasıl önyargılı olduklarını göstermektedir.

Her durumda, Vedik edebiyatını küçültmek için yapılan girişimler sadece minör etkiler yapar. Aslında, böyle metinleri değerlendirmeyle, Batı’da bir çok önemli yazarlar ve şairler, daha önceki bölümde bahsedildiği gibi, Vedik edebiyatının dünyaya mağrur bakışını görme fırsatını yakalayabilir ve gerçekten onlardan çok etkilenirler.

Böylece, Vedalar nereden geldi? Modern tarihçiler, Vedaların nasıl derlendiği ve nerede ortaya çıktığı hakkında birçok değişken teoriler sunabilir. Bizler, onların Vedik düşünce anlayışını bu fazla basitleştirme veya Vedaların değerini bile düşürme girişimlerini görebiliriz. Ancak, onlar teorilerinin hala şüpheli ve bir çok fikirlerinin detaylı kanıtlardan yoksun olduğunu kabul etmeliler. Gerçekte bir çok tarihçi bugün, tam olarak kayıtlı tarihin İ.Ö 600 yıl geri gittiğini düşünüyorlar, ve bu periyottan önceki olaylar ve hikayeler yazınlarda sadece hayal ürünü olan mitler ve efsaneler. Bu olaylara hayli dar görüşlü bir bakışın yansımasıdır. Bir çok Vedik otoriteler ve benlik idrakine varmış bilgeler geçmişte, Mahabharata ve Puranalar’da olan hikayeleri gerçeklere dayanan olarak kabul etti. Vedik öğretilerini spirirtüel mükemmellik için takip ederek, bilincin yüce mertebesine ulaştılar.
Bu sebepten, Vedaların nasıl şekillendiğinin hikayeleri anlamanın en iyi yolu, sadece Vedik edebiyatının kendisini anlatmasına izin vermektir. 

(Stephen Knapp. 1986. The Secret Teachings of the Vedas. Bölüm üç, sayfa 28-30)

Sevgilerimle, 
Nrsimha Krsna das